“Öykü nasıl yazılıyor, nasıl kuruluyor?” , diye sorar bazen dostlarım..
Bilmem ki.. Ne desem..
Gelip sizi bulur, siz arayış içindeyseniz elbette..
Diyelim ki, kafanızda bir öykü bahçesi var, ya da okyanusu..
Çıkmışsınız sabah tazeliğinde.
Bahçenizde dolaşmaktasınız, ya da okyanusun kıyılarında küçük teknenizle bilinmez ufukları düşlüyorsunuz..
Ya da gazetenin köşesinde kalmış bir küçük haber..
O günden sonra, bana arkadaşlarım, “Yargıtay” demeye başladı.
Neden böyle?
Acele etmeyin dostlarım, sırası gelince her şeyi açıkça anlatacağım.
Öğle aralarında üç-beş arkadaş kahve içerdik.
Gün geçtikçe grubun katılımcıları artıyor, biz bir-iki eski arkadaş bu durumdan, gençlerin de katılmasından memnun oluyorduk.
Konuşmalar sadece daire işleri değil, edebiyattan felsefeye, iktisattan siyasete, sevgiden bilgiye geniş alanlara yayılırdı.
Güncel konular da sohbet konusu olurdu mutlaka..
Kadına şiddet, çocuğa şiddet, aldatmalar, evlilikler, boşanmalar..
Bir öğle arasında, benim biraz geciktiğim toplantıda baktım bizim dostlar hararetle konuşuyorlar, eşinden yeni boşanmış bir arkadaşımız öfkeyle;
-arkadaş kadınlar hem aldatılıyor hem de şiddet görüyor, bakın etrafınıza, gazete haberlerine yüzlerce olay var..
Bir genç onu destekliyor;
– çok haklısın, toplumda değerler üzerine bir gün geniş tartışalım..
– bu konu hem toplumsal hem de bireysel..
Aldatma-şiddet- sevgi- aile-çocuklar üzerine uzayıp giden konu bitmek bilmiyor, bir sonuca da ulaşamıyordu.
Günler öncesinden gazetede okuyup kestiğim ve bir gün işe yarar diyerek cebime yerleştirdiğim küçük bir haber aklıma geldi birden..
Elimi cebime sevinçle atarken;
-dostlar ben olayı çözdüm bir dakika izin verin, diyerek çıkardığım küçük kağıt parçasından okumaya başladım;
-“Yargıtay’dan ağır karar; Aldatmak, şiddetten daha ağır bir suçtur.”
Yargıtay’ın mı, haberin mi, okuma şeklimin mi etkisi oldu, kestiremedim, ama ortalıkta çıt yok.
O günden sonra işin mizahından mı, ciddiyetinden mi artık orasını bilemiyorum ama ne zaman arkadaşlar arasında bitmez bir tartışma süregitse, hemen gözler bana yönelerek;
-Yargıtay’a soralım, diyorlar.
Ben de çok “eziliyorum” bu sorumluluk karşısında ama içimden de “yargı” olmaktansa “tay” olup kırlarda koşmak daha hoş geliyor nedense..