Türk Milleti’nin kaybettiği vatan topraklarının hürriyetine dair asırlık yemini olan “Misak-ı Milli “ ideali; hamasi söylemlerle değil, gerçek anlamıyla, samimi birlik çabalarıyla gerçekleşebilir. Seçim kaygısı ile yapılan, “eğer bir parti etrafında toplanılmazsa terör eylemlerinin artacağı, ülkenin bölüneceği, sınır güvenliğimizin tehlikeye düşeceği, İslâm diyarlarının yıkılmasının engellenemeyeceği söylemlerinin samimiyetine inanmak mümkün değildir.
Bu söylemler “birlik davası” hedefinden çok politik arenada boy gösterme kaygısının mahsulüdür. Atılması gereken somut adımlar olmaksızın sadece söylemler üzerinden siyasetin millî ve yerli olduğunu söyleyemeyiz.
Elbette devlet için, devlet adamları için çözüm vardır ve olmalıdır. Bu çözümlerin neler olduğu kavga ile değil istişare ile belirlenir. Bu ülke sadece iktidar partisinin değildir. Bu ülke 80 milyon Türk Milleti’nin hatta Türkiye’de yaşamayan bütün İslam coğrafyasının, Türk illerinindir.
Türk Milleti’nin, AKP- MHP’den ibaretmiş gibi davranmadan; ehliyet sahibi, TBMM’de olan ve olmayan bütün siyasi partiler ve STK ile görüşüp, istişare edip milli politikalar üretilmeli. Meclis dışındaki partiler ve muhalefet safında yer alanlar iktidarın düşmanları değil en az devleti yönetenler kadar buülkenin sahipleridir.
Ülke insanın ayrışması, kamplara bölünmesi, milli ve gayri milli veya hayır ve şer cepheleri gibi ayrışması ancak millet düşmanlarının, ülkenin düşmanlarının işine yarar; başkaca da kimsenin işine yaramaz.
Atalar; “Bir düşman çok, bin dost az.” demişlerdir. O sebepten dostlarımızı ne kadar artırsak az, düşmanlarımızı ne kadar azaltırsak kârdır. Politikalarda bu düşünce esas alınmalıdır.
Mehmetçik görevini elbette yapacak!..
Mehmetçik görevini elbette her zaman başarıyla yaptığı gibi inşallah yapacak!..
Toplum olarak bizler ne yapacağız?.. Siyasiler ne yapacak?.. Ülkeyi yönetenler ne yapacak?.. İlim adamlarımız ne yapacak?.. Asıl olan budur.
Esed’le yağlı-ballı iken ne oldu da birden bire Esed’i düşman ilan ettik? Erdoğan-Emine Hanım ile Esed- Esma Hanım dörtlüsünün güzel fotoğraflarının ardından ne oldu da Türk-İslam beldeleri işgale uğradı? Bunda bizim sorumluluğumuz yok mu?..
Türkiye dünyanın her ülkesiylekavgalı mı olmalı… Ülkelere ve yöneticilerine hakaretli sözlerle mi cevap vermeli… Diplomasideki incelik ve nezaket için Yavuz’un topuz yerine güllü lokum hediyesi ne kadar güzel bir örnek: “Herkes yediğinden ikram eder!” Ve bir Türk yöneticisine yakışan da bu olmalı.
Her şeye rağmen Türk Milleti ve devleti yaşayacak, düşmanları kahrolacaktır.
Milletimizin uyanması yöneticilerimizin basiretle hareket etmesi dilek temenni ve duasıyla..