Eskiden, siyaset nedir bilmediğim dönemlerde, sanırdım ki; insanlar doğruyu, hakkı hukuku öğrenince, hemen isyan ederler ve içinde bulundukları düzenleri değiştirirler.
Aradan çok uzun yıllar geçti. İlkesel düşünmek ile siyasi düşünme arasındaki farkları öğrendim.
İlkesel düşündüğümde, çöplüklerden yiyecek toplayanların, etrafındaki zenginleri görünce, burada bir haksızlık var, bu düzen değişmelidir diye düşüneceğini sanırdım.
İnsanın vicdanına danışarak düşündüğünde, işlerin böyle ilerlemesi gerekirdi. Ahlak diye bir şey varsa, insan oğlunun böyle düşünmesi gerekmez miydi?
Beni okuyanlar ve yakınlarım bilirler ki, ömrümün büyük bir kısmını bu ahlaksız düzenleri, düşünmek ve anlamak üzerine hasrettim.
İnanıyorum ki, dünyada büyük bir çoğunluk da benim düşündüğüm gibi düşünmektedir.
Lakin tüm kötülüklerin ana kaynağı olan kapitalizmi değiştirip, insana layık bir düzen kurmaya, bu iyi insanların gücü yetmemektedir.
Açlık insanların siyasi tercihini değiştirmez, diye yola çıktık.
Açlık önce açlığı gidermek için yiyecek arayarak başlar ama karın doyduktan sonra, başka ihtiyaçlar da vardır. Başka çıkarlar var, demektir. Başka çıkarlar da güçlü olan zenginlerin elindedir. İnsanın güçlüye doğru meyletmesi bundandır.
Amerika’da 50 milyon evsiz insan var. Kentlerin kaldırımlarında çadır kurup yaşıyorlar. Aşağı yukarı bu durum 30-40 yıldır böyle devam ediyor.
Amerika bu kadar zengin bir ülke, bu sorunu neden çözmez dediğiniz de, insanlar, bu ülkede serbest piyasa var. Bu devletin işi değil, diyebiliyorlar. İktidarlar gelip geçiyor. Evsiz-barksızların durumu değişmiyor.
Yukarıda ki cümleleri okuyan uyanık insanımızın birçoğu diyecekler ki, “gerçekleri bilmek yetmez o gerçekleri örgütlemek ve haksızlığa karşı mücadele vermek gerekir.”
Baktığınızda, ne kadar da güzel bir düşünce ve ne kadar da gerçekçi anlayış…
Gerçekleri ve hakkı hukuku örgütleyelim diye bir araya gelip, örgütlenenler de tıpkı bir birey gibi, örgüt çıkarlarına göre düşünmeye başlar.
Belli bir zaman sonra, vicdan, hak hukuk, gerçekler diye çıkılan yol, bambaşka yerlere gitmiş. Dünya siyasi tarihine bakarsanız, böyle güzel hasletlerle, yola çıkılarak, çıktıkları yoldan sapan örgütlerle doludur.
Örgütlenmekten başka bir çare yok diyen, örgütler çöplüğüdür, dünya.
Gene de insanlar, servet sınıfına karşı bir güç olarak bir araya gelmeliler, din ve emek sömürüsüne karşı durmalıdırlar.
İnanç ve emek sömürüsü bir düzendir. Bu düzenin sahipleri ile çatışmadan cennet yoktur. Hele hele başlangıçta tanımlanan cennet hiç yoktur.
Kervan yolda düzelir. Zülüm olmadan şenlik olmaz. *Nietzsche