Uzun süredir sesi soluğu çıkmayan Aziz Sancar Hoca durdu durdu, şu tweeti attı:
Aziz Hoca yanılıyor; bu aslında yeni bir buluş değil.
Bundan beş sene evvel Mesude Erşan, bu gelişmeyi Hürriyet gazetesinde “Kanseri 2 saniyede yakalayan çip” başlığıyla haberleştirmişti.
O haberde, Johnson and Johnson‘ın hem araştırmayı fonladığını hem de patent hakkını aldığını anlatan Prof. Dr. Toner, şu bilgileri veriyordu:
Beş sene sonra, teşhis süresi bir saniye uzarken hücre sayısının 6 milyardan 100 milyara çıkmış olması dikkat çekiyor.
Peki, bu buluş hakikaten önemli mi, Aziz Sancar’ın dediği gibi kanser hastaları için umut mu, gelin bunlara bakalım.
Her bilimsel buluş insanlığın yararına olmayabilir
“100 milyar hücre içinde kanserli olanı 3 saniyede yakalayabilen mikroçip” keşfi bilimsel açıdan elbette önemlidir ve tebrike de değer.
Bununla beraber bu buluşun da birçok başka icat ve keşif gibi insanlığın yararına olduğunu söylemek pek mümkün değil.
Atom bombası ve nükleer silahların keşfi de hiç şüphesiz ki çok mühim buluşlardır; ama bunların bırakın insanlığa bir faydası olmasını tam aksine büyük felâketlere yol açtığı apaçık ortadadır.
Bu çip de kaş yapayım derken göz çıkarabilir, benden söylemesi.
Erken teşhis her zaman hayat kurtarmaz
Kanser için çok sık dile getirilen “erken teşhis hayat kurtarır” sözünü doğrulayan örnekler elbette vardır ama bu her zaman geçerli değildir.
Erken teşhis için yapılan tarama ve kontrollerin tiroit, prostat ve meme kanseri teşhislerini artırdığı ama kanserden ölümleri (mortalite) azaltmadığı birçok araştırma ile gösterilmiştir.
Mesela, son 10 senede ABD’de tiroit kanserleri ensidansı her sene yüzde 4,5 oranında artarken ölüm oranlarında herhangi bir değişiklik olmaması aşırı teşhisle (overdiagnosis) açıklanıyor.
Aşırı teşhis, kişiye yaşadığı sürece ölüm riskini artırmadığı gibi hiçbir şikâyete de sebep olmayacak bir hastalığın teşhisi demek.
Bir kanserin hastanın hiçbir şikâyeti yokken erken dönemde teşhis edilmesi mantıken çok iyi bir şeymiş sanılabilir; lâkin durum gerçek hayatta hiç de öyle olmayabilir.
Kanser teşhis edilen bir hasta “öylece bırakılamaz”, mutlaka tedaviye alınır.
Hasta, kendine hiçbir zarar vermeyebilecek bir kanser için yapılan ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerden ciddi zararlar görebilir, bunlar hayatına bile mâl olabilir.
Aşırı teşhisin bu tehlikeleri sebebiyle, risk grubunda yer almayan erkekler için prostat kanseri taramaları artık tavsiye edilmiyor.
Kadınlarda meme kanseri taramalarına başlama yaşı ve uygulama sıklığı da değiştirildi. Hatta Swiss Medical Board gibi yeni meme kanseri taramalarının başlatılmamasını, hâlen yürütülmekte olanların bir an evvel sonlandırılmasını tavsiye eden bilimsel kuruluşlar bile var.
Marifet, kanserin erken teşhisi değil “kanserin önlenmesi” dir.
Her insanın vücudunda sürekli olarak kansere dönüşebilen hücre değişiklikleri oluşur; ama bağışıklık sistemi bunların “kanser hastalığına dönüşmesini” engeller.
Hatta bağışık sisteminin, teşhis edilebilen bir kitleye dönüşen kanserin ilerlemesini durdurması ve tamamen yok etmesi de mümkündür.
Böyle bir mikroçiple kanser teşhis edilmeyecek bir Allah’ın kulu kalmaz.
Önemli olan, her kanseri değil erken teşhis ve/veya tedavinin ölümleri azalttığı kanserleri yakalayabilmektir.
Aşırı teşhisin sonu aşırı tedavidir
Bu çip ile kanında kanser hücresi tespit edilen biri bundan sonra modern tıbbın ileri teknolojisiyle “ileri tetkiklere” (tomografi, PET, endoskopi, biyopsi vb) ve “aşırı veya gereksiz tedavilere” (overtreatment) mahkûm olacaktır.
Kanda kanser hücresinin bulunmasının “bonusu” da beyninize kanser teşhisin zerk edilmesinin yaratacağı stres ve anksiyetedir; ama çok şükür ki bunların da ilaçları var.
Zaten Prof. Dr. Mehmet Toner’in şu sözleri keşfin arkasındaki “acı gerçeği” gözler önüne seriyor:
Dikkat edin, bu teknolojinin kanseri önlemesi veya gelişen bir hastalığı tamamen yok etmesi değil, kanseri tıpkı tip 2 diyabet gibi geçmeyen kronik bir hastalığa dönüştüreceği bildiriliyor.
Oysa modern tıbbın tedavi edilemez bir hastalık haline dönüştürdüğü ve ölene kadar ilaç kullanmayı şart koştuğu tip 2 diyabet aslında “adam gibi beslenme” ve “yeterince hareketlilikle” tamamen önlenebilen ve erken dönemde ilaçsız da tedavi edilebilen bir hastalıktır.
Bu yeni teknoloji sayesinde nur topu gibi “tip 2 kanserimiz” olacaktır.
Modern tıp ticaretin esiri olmuştur
Tıbbın asıl vazifesi kanseri önlemektir ama hiçbir ticari getirisi olmayan böyle bir şey “ticari tıp biliminin” kapsama alanı dışında kalır.
Big pharma’nın hemen bu buluşun üzerine atlaması bu işte ne kadar büyük bir rant olduğunun en kuvvetli delilidir.
Kanserin önlenmesi “Teşhis et, tedavi et, kasaları doldur” prensibini şiar edinen Johnson & Johnson‘ın da Sony‘nin de işine gelmez.
Prof. Dr. Toner, “Milyonlarca dolar yatırıp, 10 yıl kadar bekleyecek yatırımcılara ihtiyaç var” diyor. Yani “yaptığımız bilimin hedefi paradır” demeye getiriyor.
“Milyonlarca dolar ve 10 yıl bekleyecek yatırımcı” arayan tıp biliminden insanlığa fayda çıkmaz.
Aklımızı başınıza almanız için daha ne desin adamcağız bilemiyorum.
Gelelim neticeye
Sağlıklı yaşamanın, hastalıklardan korunmanın yolunun sağlıklı hayat tarzından geçtiğine, bunun için tıbba da teknolojisine de çok fazla ihtiyacımız olmadığına inanıyorum.
Nature‘de yayımlanan bir araştırmanın da ortaya koyduğu gibi, kanserlerin yüzde 90’a varan kısmı sigara, alkol, beslenme hataları, fazla güneş maruziyeti ve hava kirliliği gibi “çevresel” ve “dış faktörlerden” kaynaklanıyor.
İsteyen tabii ki taramalara, checkup’ lara girebilir ama bunların insanın gereksiz yere huzurunu, keyfini kaçıran, cüzdanını boşaltan, hastanelere abone yapan uygulamalar olabileceği de akılda bulunmalıdır.
‘Acaba kanser olacak mıyım’, ‘ne zaman olacağım’, ‘hangi organımda kanser çıkacak’ diye merak edenlere teknolojinin nimetlerinden bol bol faydalanmalarını tavsiye ederim.
Kaynaklar:
- http://www.hurriyet.com.tr/kanseri-2-saniyede-yakalayan-cip-40076293
- http://www.medical-board.ch/fileadmin/docs/public/mb/medienmitteilungen/2014-02-02_Medienmitteilung_Bericht_Mammographie-Screening_def.pdf
- https://www.nature.com/articles/nature16166