Dostlarım;
Eskiden; “al eline kalemi yaz başına geleni” derdik..
Şimdi; “Aç masaya makineyi, yaz ekrana düşünceyi” diyoruz..
Yazalım da, hepimiz büyük bir “üretkenlik yorgunluğu” içindeyiz.
Ne zaman dinleneceğiz?
Sadece biz değil, ülke, toplum, sanayi, öğrenciler, yöneticiler..
Sormayın..
Verimlilikten-üretkenlikten öyle yorulduk, öyle yorulduk ki, koca bayram tatilleri, yaz günleri yetmedi bize..
Emekli olup, kıyılara çekilip bu “yoğun çalışmaların” öykülerini mi yazsak..?
Dur hele,
Hak ettik mi bakalım emekliliği?
Süre, prim, gün, yıl bakımından değil, canım..
Ortaya yeterince bilimsel, gerektiğince sanatsal çalışmalar çıkarabildik mi?
Yoksa onlar uzun dinlence günlerinde mi yazılır dersiniz?
Ülkemizin ekonomi politiğini yeterince analiz edip, gelecek hakkında sağlıklı öndeyilerde bulunabildik mi?
Türkiye’nin en azından 200 yıllık “kalkınma ya da kalkınamama” öyküsünü hem iktisadi hem de edebi bir dille anlatabildik ve yazabildik mi?
Bireyselden geçelim, toplumsal üretkenliğimizin zihinsel düzlemlerde nasıl sonuçlar yarattığı üzerine sağlam tezler ortaya koyabildik mi?
Sorunlar da bitmez, sorular da..
Dostlar; bakıyorum son üç-beş yılın sanayi göstergelerine.
Emek üretkenliğinde ciddi bir “durgunluk” var.
Büyüme rakamları düşe kalka gitmekte..
Kalkınma açısından “verimsiz faaliyetler” diyebileceğimiz konut gibi, inşaat gibi, alışveriş merkezleri gibi hizmet sektörlerinde yüksek harcamalar olmuş..
Peki, üretim, istihdam, verimlilik, ihracat, imalat sanayi, nitelikli eğitim, sağlık, arge yatırımları, yüksek katma değer gibi alanlarda var mı ciddi bir sıçrama?
Toplumun genelinde eğitimde, sağlıkta, kültürde, kentlileşmede, huzurda ilerleme görüyor musunuz?
Gülen gözler, gülen yüzler çoğalıyor mu?
Kestirmeden yanıtlayalım da çıkalım işin içinden.
Efendim, işte bu sorunların nedeni, “büyük bir verimlilik yorgunluğu” içindeyiz de ondan..
Olmayan şeyin yorgunluğu olur mu demeyin sakın..
Bazan bir şeyin söylemi, gerçeğinden daha fazla yorar..
Sevgiyle ve üretkenlikle kalın..