Ekonomide Yalanlar ve Gerçekler…

Dostlarım;
Deseniz ki, “tüm ekonomik-politik” süreçleri tek kelimede nasıl özetleriz?”..
Yanıtım şudur; Yalan’a dayalı bir söylem.
İşte ispatı..
Kriz zamanlarında “yapısal uyum”, “paket”, “reform” vs, birçok şatafatlı kavram ortada dolaşır.
Şimdi de öyle.
Yapısal Reform deniliyor.
Bir kere burjuva ekonomi-politiği anlamındaki hiçbir “yapısal reform emek kesimine iyi gelmemiştir.
Ülkemizin ihtiyacı demokratik ve sosyal hukuk devleti yönünde köklü bir dönüşümdür.
İçeriği neymiş bu reformların?
Bu irdelenmeden konuşmak boş.
Yeni liberalizmin örtüsünü çekip alırsak bu konu anlaşılır.
Her şeyden önce soyut, genel, belirsiz bir “yapısal reform” olmaz.
Yapısal reform 1980’ler ile başlayan neoliberal zamanlar ile birlikte gündeme gelen bir kavramdır.
IMF ve Dünya Bankası literatüründe “yapısal uyum programları” diye adlandırılmıştır.
Bu programlar pek çok ülkede uygulandı.
Yoğun özelleştirmeler, reel ücret düşüşleri, gelir eşitsizliğinin artması, emeğin sendikal ve toplumsal gücünün azaltılması, güvencesiz çalışmanın artması (işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi) sonucunu doğurdu.

24 Ocak Programıyla ekonomi ve toplum için ne vaatler yapılmıştı.
Aslında hepsi yeni liberalizmin bilinen yalanlarıydı.
24 Ocak 1980 programı yapısal reformların en bilinenidir.
24 Ocak yapısal uyum programı ile Türkiye vahşi bir liberalizmin cenderesine sokuldu.
Demokratik koşullarda uygulanması imkânsız olan bu program ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile uygulanabildi.

Sendikal faaliyetler durduruldu, grevler askıya alındı, özgür toplu pazarlık düzeni yok edildi. Sonuçta reel ücretlerde ciddi gerilemeler yaşandı, kamu işletmelerinin özelleştirilmeye başlanmasıyla kamu istihdamı azaldı. Bunun yerine ilerleyen yıllarda taşeronlaşma bir kanser gibi yaygınlaştı. 24 Ocak 1980 yapısal reformları emeğe iyi gelmedi. Acı reçete oldu.
Bir diğer “yapısal reform” dalgası 5 Nisan 1994 kararları ile geldi.
5 Nisan kararlarının en büyük bedeli çalışanlarca ödendi.
Özelleştirmeler yoğunlaştı. Emeklilik yaşını yükseltme çalışmaları başlatıldı. Kamu toplu iş sözleşmelerine müdahale edildi. Yoğun grev ertelemeler gündeme geldi.
5 Nisan kararları da emeğe iyi gelmedi.

2001 krizi “yapısal reformları” yeniden gündeme getirdi.
Krizden çıkış için IMF ile stand-by anlaşmaları imzalandı ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı adı altında Kemal Derviş tarafından bir “yapısal reform” programı uygulandı.
2001’de uygulanan yapısal reformların en önemli sonucu özelleştirilmelerin yoğunlaşması, işgücü piyasalarının esnekleşmesi oldu. Yoğun bir özelleştirme yaşandı. Bütün özelleştirmelerin yüzde 80’i 2002 sonrasında yapıldı.

İş Kanunu değiştirildi ve esnek çalışma biçimleri yaygınlaştı. Taşeron uygulamaları zirveye ulaştı. Sosyal güvenlik reformu adı altında emeklilik yaşı yükseltildi ve emeklilik hakları budandı. Yoğun grev ertelemeleri yaşandı. Sendikalaşma oranları dibe vurdu.
24 Ocak, 5 Nisan Kararları, 2001 “yapısal reformları” niye işe yaramadı?
Çünkü yalana dayanıyordu, söylemler ile sonuçlar zıttı.
Ancak bu üç büyük “yapısal reform” dalgasına rağmen “yapısal reform” hep gündemde kaldı.
2008 krizinde de “yapısal reform” konuşuldu. Şimdi 2018 krizinde “yapısal reform” yine gündemde.
Sermayenin yapısal reformdan anladıkları özellikle işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi, yatırım maliyetlerinin düşürülmesi ve daha liberal bir ekonomik düzenin inşası.
Türkiye’de demokratik hukuk devletinin tesisi için köklü reformlara ihtiyaç var.
Sosyal devletin tesisi için köklü dönüşümlere ihtiyaç var.

Hukukun üstünlüğü, liyakat, kamu yararı ilkelerine dayalı, kamu hizmetini güçlendiren, ekonominin üretim kapasitesini güçlendiren, insana yaraşır iş yaratan ve işsizlik ile mücadeleyi öne alan emek ve toplum odaklı bir dönüşüm programına ihtiyaç var.
Yeni Yalan Zamanlarda yaşamaya devam ediyoruz.
Burjuva değil, Gerçek Ekonomi Politik Bilimine başvurduğumuzda Hakikati anlarız.
O ise toplumsal ve tarihsel gelişmenin yasalarını öğrenme ve bir analiz yöntemi olarak kullanma becerisini gerektirir.

YORUM EKLE